Sepin Sinanlıoğlu, Kasım 2022
Hukuk-ı İbâd*
Ölünce sorarlar:
Nasıl bilirdiniz?
Cemaat cevaplar:
İyi bilirdik.
İyi insan, iyi eş, iyi anne, iyi baba, iyi evlat, iyi komşu, iyi vatandaş… “İyi bilirdik”in alt metin talepleri ve sistemin dikte ettikleri üzerimize bir dolap dolusu kıyafet boşaltır, bu kıyafetleri giydikçe kendiliğimizden uzaklaşır, mevzubahis kimliklerin iyisini olmayı mastürbasyona çeviririz. Hayattayken böyle olması yetmezmiş gibi, cenaze namazlarının sloganları mastürbasyonun öldükten sonra da devam ettiğine işaret eder. Olacağımız neyse onun iyisini olmak ya da iyisini olduğumuz üzerinde toplumun mutabakata varmış olması muhtaç olduğumuz bir onay mekanizmasının çarklarını çalıştırır. Onaylanırız. İyi diye mühürleniriz. Amaca giden her yol mübah ise ne güzel, merhaba Machiavelli, herkes her şeyin iyisi, lakin kimsede huzur yok. Öz şefkat diye bir sözcük müsveddesi türettik, kendimize sarılıp aynaya bakıyoruz, “canım kendim” falan diyor, aksimizden kendimizi seviyoruz, gözlerimiz doluyor, aferin bize.
İnsanın varoluşunu nehre benzetirim. Nehirler bir su kaynağından sebeplenir, var olmak için hallenir, dağları taşları aşar, denize varmak ve kendiliğini bırakıp denizin içine yok, denizin içinde var olmak için bir ömür uğraşır didinirler. Biz insanlar bir sevme anında döllenir, anne karnındaki suyun içinde dünyevi forma girer, hayatta kalmak için elimizden geleni ardımıza koymaz, hayatımızı anti-sevgi (anti önüne geldiği sözcüğün tersini değil, dışında kalan her şeyi ifade eder) tezahürlerinin güdümünden hareketle yaşar, ölüme varırız. Tezatsa, dik alası.
İki farklı nehir yatağı vardır. Doğar doğmaz ilkinin içinde zamanın ivmesiyle akmaya başlarız. Bu nehrin dili ihtiyaç, ihtiyacımız sevilmek ve bağlanmaktır. Nehrin yatağı engebelidir, her zaman sevilmemiz gerektiği gibi, şartsız-şurtsuz-beklentisiz, sevilmeyiz, bağlanma sekteye uğrar. Bizi bir yumurta ve spermden var etmiş olan yaradanlarımız görevlerini layıkıyla yerine getiremezler, arızalanırız. O işler maalesef öyle kolay değildir; yaradılanı koşulsuz sevemezler, kendilerini koşulsuz sevemediklerinden ötürü. Çocukluk, ihtiyaçların kâh karşılanıp kâh karşılan(a)madığı bu yatakta geçer. Yine de var gücümüzle hamle yapar, çocukluktan yetişkinliğe yatak değiştiririz. Bu yeni nehrin dili istektir, istediğimiz kendi gerçeğimize ulaşmaktır. Şanslıysak artık kendiliğimizin, özgürlüğümüzün peşinde, zamanın momentumuyla akar dururuz. Amma velakin kendi gerçekliğinin keşfi istekle alakalıdır, ihtiyaçla değil. İşte bu sebeple sevilmek, bağlanmak ihtiyacına bağımlı hale gelmiş insan isteklerinin değil peşinden gitmek farkında bile değildir. Hayatlar böylece heba edilir. Elinde tırpanıyla ölümü getirmeye arş-ı aladan mütevazı dünyamıza arzıendam eden Azrail, bu hebaya ilişkin pişmanlığın tebdili kıyafetidir.
“Başkalarına karşı şefkatim var da kendime yok!”
Keep reading with a 7-day free trial
Subscribe to PostaPoetika to keep reading this post and get 7 days of free access to the full post archives.