PostaPoetika

PostaPoetika

Share this post

PostaPoetika
PostaPoetika
Posta Poetika I #16 / 2023

Posta Poetika I #16 / 2023

Zaman

Sepin & Mahir & Töre's avatar
Sepin & Mahir & Töre
Aug 31, 2023
∙ Paid
5

Share this post

PostaPoetika
PostaPoetika
Posta Poetika I #16 / 2023
Share

Mahir Ünsal Eriş

Babil Kulesi Kitabı’ndan Aylar ve Günler Üzerine

Zaman gerçekten var mıdır yoksa o da bir soyutlamadan, kavramlaştırmadan mı ibarettir yalnızca? Bu derin bir konu. Ama bizim, dünyadaki zamanımızın yalnızca gezegenimizin ve onun bağlı bulunduğu Güneş Sistemi’ndeki gökcisimlerinin hareketleriyle ilgili olduğunu, yaptığımız hesaplamaların bu cisimlerin mutat davranışlarını öngörmekten ibaret olduğunu söyleyebiliriz. Demeye çalıştığım şey şu: Aslında doğada pazartesi yoktur. Ayın on yedisi yoktur. Şubat ayı yoktur. Bunlar gündelik hayatımızın, tarım gibi, mühendislik gibi, ulaşım gibi, çalışma ve dinlenme gibi sosyal olay ve olgular üzerinden düzenlenmesine yarayan soyutlamalardır. Dünya, “Şubat ayı geldi,” deyip kar yağdırmaz. Öyle olsa güney yarımkürede de şubat ayında kar yağardı. Zamanı böldüğümüz odacıkları tamamen kendi günlük, haftalık, aylık, mevsimlik ve yıllık deneyimlerimizi izlemek için takip ederiz. Yani şöyle ki; erik ağacı nisan ayı geldi diye çiçek açmaz. Bahar geldi diye açar. Fakat siz çiçek açmış bir erik ağacı görünce nisan ayında olduğunuzu tahmin edebilirsiniz. İşte bu sonsuz görünen tekrar, ekim gibi, budama gibi, hasat gibi kimi tarımsal faaliyetlerin doğru zamanını kestirmek için takvimi zorunlu kılmıştır. Biz insanlar da bunu takip edebilmek için zamanı izleyebildiğimiz araçlar, soyutlamalar yaratmışız.

Peki takvimdeki ayların adları nereden geliyor? Aslına bakarsanız bu işin arkasında da Sümerlerin izlerini görmek mümkün. Onu da anlatayım.

Yılın ocak ayında başladığı düşüncesi, insanlık tarihine vurulduğunda aslında çok yenidir. Yıl aslında baharda başlar. Doğa yeniden doğar, her şey yeşerir, çiçeklenir, hayvanlar yavrulamaya başlar, toprak ısınır, nehirler coşar, tabiat her alanda bereketlenir, tazelenir. Yeni bir başlangıcı tüm canlılara hissettirir. Bu nedenle kuzey yarımküredeki kültürlerin hatırı sayılır bir kısmında yıl aslında ilkbahar ekinoksunda, yani 21 Mart’ta başlar. Bugünün Doğu toplumlarında Nevruz ya da benzer adlarla kutlandığını biliyoruz. Yılın baharda, adlı adınca mart ayında başlaması tarihin ilk medeniyetlerinde de böyleydi, tarihin en büyük imparatorluklarında da. Yılı bir döngü olarak kabul edersek, ki öyledir, baharda uyanan tabiat yazın sıcak ve kurak miskinliğiyle canlılığını yitirme yoluna girer, ekilen ürünler güneşe doyduğu için mahsule gelmeye başlar, güz mevsimindeyse yapraklar dökülür, doğa yeniden ölüm yoluna girer. Kışın ise tabiat büyük oranda ölüdür. Belli başlı çeşitli ürünler dışında hiçbir şey yetişmez, sular donar, güneş kudretini yitirir, hayvanlar minimum hareketle en az enerjiye ihtiyaç duyacakları korunaklı yerlere çekilirler. Baharda topraktan fışkıran yaşam kışın yeniden toprağa girmekte, âdeta ölmektedir. Hâl böyle olunca da yeni bir yılın baharda başladığına inanmaktan daha doğalı olamaz.

Nitekim öyle de oldu. Yıl hep baharda başladı. Yılın ocak ayında başlaması Hıristiyanlıkla ilgilidir.

…

Sepin Sinanlıoğlu

Orta Parmak

Can Atalay’a sevgiyle…

2017 ya da 2018 idi. Emirgan Sakıp Sabancı Müzesi, Çinli sanatçı ve aktivist Ai Weiwei’in “Porselene Dair”ini (Ai Weiwei on Porcelain) sergiliyordu. Ai Weiwei, mesele ettiklerini sanatıyla dile getiren, ülkesi Çin’de yaşanan demokrasi ve hak ihlalleri hakkındaki eleştirileri nedeniyle birçok defa cezalandırılmış, meşhur “Her şey sanat. Her şey politik.” cümlesiyle özetlediği üzere sanatı ve politikayı birbirinden ayırmayan bir aktivist. Ayrıca çağdaş sanatın en önemli isimlerinden biri; heykel, büyük ölçekli yerleştirmeler, fotoğraf, film vb farklı disiplinlerde çok ses getiren eserler veriyor.

Ai Weiwei “Porselene Dair”de anlatısını geleneksel Çin el sanatları üzerine kurgulamış; düzenle alakalı radikal olarak nitelendirilen bakış açısını porselen üzerinden hikâyeleştirmişti. Aynı kürasyonda Ai Weiwei’in simgesel yer veya nesnelere orta parmağını kaldırdığı “Study of Pespective” (Perspektif Çalışması) adlı seri işinden bazı eserler de sergileniyordu. “Study of Perspective,” sanatçının turistik ve ikonik simgelere orta parmağını çektiğini gösteren fotoğraflardan oluşuyordu. Serideki ilk kare Ai Weiwei’in 1995 yılında Çin’de, 1989’da öğrenci protestocuların katledildiği Tiananmen Meydanı’na çektiği orta parmağıydı.

Büyülenmiştim. O parmak nerelere çekilmemişti ki? Trump Tower, Beyaz Saray, Mona Lisa, Alman Parlamento Binası (Reichstag), Colosseum, San Marco Meydanı, La Sagrada Familia, Helsinki Katedrali, Viking Line… Ai Weiwei yerlere veya nesnelere orta parmağını kaldırırken turist fotoğraflarını taklit etmişti ve hatta bu fotoğraflar vasıtasıyla sol eli kültürel yorumun simgesi hâline gelmişti. İş Ai Weiwei’in 2017’de orta parmağının bin adet gümüş dökümünü alarak otoriteye meydan okuyan motifiyle koleksiyoncuları kendi eleştirilerini sahnelemeye davet etmesine kadar gitmişti.

Ai Weiwei’in “Study of Perspective”i ana akım perspektife bir başkaldırı ve perspektif değişikliğine bir davet olarak da yorumlanabilir. Perspektif değişikliği çoğu zaman kişinin hayatın hikâyelerini gördüğü ve anlattığı medyayı değiştirmesiyle gerçekleşir. Sanatın ve yaratmanın büyüsü burada devreye girer. Farklı anlatım ve yaratma mecraları benimsenmiş ve sorgulanmayan perspektifi kökünden sallar. Anlatmak için en çok sözcüklerle haşır neşir olan biri olarak, gördüğümü “nasıl gördüğümü” anlamak amacıyla arada çok amatörce çizerim, Cin Ali çizimleri gibi. Karalamalarım yazdıklarıma başka şekilde bakmama yardımcı olur. Hatta sonbaharda bu konuda daha profesyonel çalışmayı hayal ediyorum çünkü gördüğüm ve anlattığım hikâyenin farklarını bilmeyi önemsiyorum. Geçenlerde benzer bir motivasyonla iki saat boyunca Zoom üzerinden Amerikalı iki ressamın çizim sürecini izledim. Bir opera binasının önünde, merdivenlerdeki insanları çizen ressamın perspektifiyle benim kafamın içindeki çatıştı mesela. Ben merdivenlerdeki insanları daha küçük görüyordum, ressam daha büyük çizdi. Kişinin aynı hikâyeyi nasıl gördüğü ve anlattığı arasındaki farklar kadar aynı hikâyeyi başkalarının nasıl gördüğü ve nasıl anlattığı da elbette farklıdır. Kişide ve diğerlerindeki bütün bu farklar dünyanın hikâyesini yazar.

…

Yazılarımızın tamamını okumak için Posta Poetika aboneliği gerekmektedir.

Keep reading with a 7-day free trial

Subscribe to PostaPoetika to keep reading this post and get 7 days of free access to the full post archives.

Already a paid subscriber? Sign in
© 2025 PostaPoetika
Privacy ∙ Terms ∙ Collection notice
Start writingGet the app
Substack is the home for great culture

Share