Anneannemin evinin girişindeki duvarda yedi çocuğunun evlilik fotoğraflarının yan yana dizildiği bir çerçeve asılıydı. Fotoğrafların hepsi siyah beyaz, güzeller güzeli annem, fiyakalı babam. Film artisti gibi yakışıklı Mehmet dayım, Peri yengem. Diğer dayılarım, eşleri. Çerçevenin köşesinde camın üzerinde anneannemin ve dedemin vesikalığı. Sekizinci çocuk teyzem, anne yarım, evli değildi henüz, onunki eksikti ama adına zaman dediğimiz muamma geçtikçe önce nişan fotoğrafı sonra da düğün fotoğrafı çerçevede yerini almıştı.
Çocukluğumda bayramlarda, tatillerde memleketin en güneyine Toroslar’a her gittiğimde o çerçeveyi hayranlıkla inceler, anneminkinden sonra en güzel gelinliğin hangi yengeninki olduğu kararımı yeniden gözden geçirirdim. Birinci anneminki idi tabii ki de gerisi tartışmaya açıktı.
Geçenlerde anneme sordum o çerçeveyi, anneannem ölünce açmışlar, kadavra açar gibi, fotoğraflar sahiplerine teslim edilmiş, düğün fotoğraflarındaki birliktelik yok olmuş gitmiş. Miras her şeyi bölüyor, anıları bile, ne yazık.
Son birkaç senedir anneannemin bakır tencere tavası, el dokuması kumaşları, kilimleri peşine düştüm. Buldum da. Salonumda, mutfağımda anneannemin bakırları, banyomda anneannemden yadigâr havlularım var artık. Yetmedi babamın gençliğinde Londra’dan aldığı suluboya resmin peşine düştüm, bir yelkenli resmi, adı Early Start (Erken Başlangıç) üstte yazıyor, İngilizce “Early to bed and early to rise, makes you healthy wealthy and wise” (Erken yatağa gitmek ve erken kalkmak seni sağlıklı, varlıklı ve bilge yapar) cümlesi de altta. Komik düşününce ve de çok tatlı.
Anneannemin çerçevesi, tencere tavası, dokumaları olsun, babamın yelkenli resmi olsun, somut objeler hikâyeleri tutarlar. Bir hapsetme gibi değil, uçan balonun ipinden tutar gibi özgür bir kavrama, kaybolmayı engelleyici hafif bir temas, hatırlanmaya dair bir destek.
PostaPoetika’nın bir süredir kendiliğinden ortaya çıkan ve kaptan köşküne yerleşen teması -aslında insanlığın da ana teması- kendi hikâyemizi “edit”lemek hususunun aile hikâyeleriyle doğrudan ilişkisi var. Elbette bir ucu kader diğeri serbest irade spektrumunda kendi hikâyemizi sıfırdan yazmak mümkün olmayabilir, “edit”lemek sözcük seçimim ondan. Ama bir yetişkin olarak hikâyemizi talep etmek, hikâyemiz üzerinde hak iddia etmek, yani hikâyemizi “edit”lemek mümkün ve mevzubahis “edit”ler -düzeltme değil- yeniden yorumlamalar için çoğu zaman aile hikâyelerine dönmek kafi.
(illustrasyon: Birsu Çeltek, www.birsuceltek.com, https://www.instagram.com/birsuceltek
Bir önceki yazımla PostaPoetika arşivine eklediğim Do you Know scale (Biliyor musun? ölçeği)* araştırma sonuçları da aile hikâyeleri ile kendilik arasındaki güçlü bağa işaret ediyor. Emory Üniversitesi’nden Marshall Duke ve Robyn Fivush uzun yıllara yayılan araştırmaları sonucunda geliştirdikleri bu ölçeği kullanarak aile anlatıları paylaşılan çocukların daha yüksek düzeyde sosyal yeterliliğe, daha kaliteli arkadaşlıklara, daha az kaygı ve strese sahip olduğunu ve daha az davranış sorunu yaşadığını gösterdi. Bu ölçek günümüzde çocukların duygusal sağlığı ve mutluluğunun önemli belirleyicilerden biri olarak kabul ediliyor.**
(Do you Know scale’inin yirmi sorusunu en aşağıya kopyaladım.)
Keep reading with a 7-day free trial
Subscribe to PostaPoetika to keep reading this post and get 7 days of free access to the full post archives.